Karahanlılar
Karahanlılar, 9.yy'dan 13.yy'a
kadar yaşamış, Türk Tarihinin orta asyadaki temsilcisi olmuş, İslamiyeti kabul
ederek ilk Müslüman Türk Devleti olmuşlardır.
Karahanlılar! Türk Devletlerinin Asya'nın
içlerine yayılması ve tüm Asya'nın Türk Yurdu haline gelmeye başladığı dönemde
Orta Asya iki büyük Türk devletine ev sahipliği yapıyordu. Büyük Göktürk
Devletinin yıkılmasıyla küllerinden vücut bulan Uygurlar ve tarihleri boyunca
itaat etmeyen, Türk Devletlerine bile boyun eğmeyen, zaman zaman hakimiyet altına
girmişse de bunu kabullenemeyen ve sonunda kendi Devletlerini kuran
Karluklar.
Uygurlar Manihaizm
inancıyla zayıflayıp diğer bir Türk boyu olan Kırgız’ların Süvarilerle donanmış
istilacı ordularına yenilince devletsin kalan Uygurlu Türk Boyları yeniden Gök
Çatı altında bir medeniyet inşa etmeye teşebbüs ettiler. Büyük bir cengaver ve
saygın bir lider olan “Arslan Kara Han”, bu yeni medeniyetin temellerini attı
ve Uygurlu tüm Türk boylarının liderliğine geçerek kendisini Türk Dünyasının
“Büyük Kağan’ı” ilan etti. Önce önde gelen Türk Boylarından ÇİĞİL, YAĞMA ve
TUHSİ boyları Kara Han’a biat etti. Bu büyük birlikteliğe Karluk devletide
katılarak Arslan Kara Han’ın liderliğini kabul ettiler. Türk
Coğrafyasında yaşayan diğer büyük ve küçük boylarda Kara Han’ın büyük
kağanlığını kabul ederek Büyük Karahanlı Devletini kurdular.
Türk Kültüründe her
yön bir renk ile tasvir edilirdi. KARA Kuzey, KIZIL Güney, GÖK Doğu, AK Batı
olarak anılırdı. Arslan Kara Han kendi unvanını Devlet İsmi olarak
belirledi ve Türk Coğrafyasının kuzeyinde vücut bulan bu hareketin adı da,
liderinin unvanı gibi KARA oldu. Artık Bozkırlar 370 Yıl Türkleri bu unvanla
anacaktır.
Arslan Kara Han Dönemi (840 –
883)
Türk Dünyasının
yeni lideri Arslan Kara Han, ülkesini 43 yıl gibi çok uzun bir süre başarıyla
yönetti. Ülkenin siyasi, askeri ve bölgesel teşkilatlandırmalarını Göktürkler
ve Uygurlar dönemindeki gibi Türk töresine ve nizamına göre tanzim etti. O
yıllarda Çin Talas mağlubiyeti sonrası Türkistan’dan çekilmişti ve Türkler için
Çin tehdidi ortadan kalkmıştı.
Arslan Kara Han,
Seyhun nehri ile yıkılan Uygur Devletinin Batısını içine alan bölgeyi
hakimiyeti altına alarak Karahanlı Devletinin sınırlarını çizmiş oldu. Artık
Doğudaki Çin tehdidi sona ermişti. Batıda ise Abbasilerin hakimiyeti altında
yaşayan Sasaniler bulunuyordu. Sasaniler, İslam orduları tarafından yıkılıp
(642) önce Emeviler, sonrasında ardılları Abbasilerin hakimiyeti altına
girmişlerdi. 200 yıl Arap hakimiyeti altında yaşayan Sasani Devleti,
Abbasilerin zayıflaması ve Sasani topraklarında otorite boşluğunun oluşmasıyla
“Saman Hüda” önderliğinde bir devrim hareketine sahne oldu (875). Saman
Hüda’nın yönetimi ele geçirmesiyle Sasani coğrafyası üzerinde Samani Devleti
vücut buldu. Önceleri Abbasi boyunduruğu altında yaşayan Sasaniler önemli bir
tehdit oluşturmuyorlardı ancak bu yeni devlet zamanla güçlenerek Karahanlıların
tek büyük düşmanı haline geleceklerdi.
Abbasi
boyunduruğundan kurtulan Samaniler, kısa süre içerisinde sınırlarını
genişleterek büyük bir devlet haline geldiler. Üstelik Karahanlılar için
önemli ve stratejik bir bölge olan Maveraünnehire ilerleme niyetindeydiler.
Arslan Kara Han, yükselen Samani tehlikesine karşı Maveraünnehiri zapt ederek
sınırlarına dahil etti ve Samanilerin bu stratejik bölgeye yerleşmelerini
engelledi (880). Maveraünnehirin Karahanlı topraklarına dahil edilmesiyle
Karahanlılar Aral gölünden Gobi çölüne kadar olan geniş bir coğrafyaya hükmeder
hale gelmişti.
Arslan Kara Han,
yıkılmış bir ülkenin küllerinden yeniden vücut verdiği Büyük Karahanlı
Devletini 43 yıl içerisinde Orta Asyanın en büyük devleti haline getirmişti.
Arslan Kara Han’ın 883 yılında vefat etmesi üzerine oğlu Bazır Han, ortak kağan
olarak da diğer oğlu Oğulçak Han birlikte yönetime geçtiler.
Bazır Han Dönemi (883 – 924)
Arslan Kara Han’ın
büyük oğlu olan Bazır Han, ülkenin yönetimine geçince Türk Töresi gereği “Sol
Yabgu” yani ortak kağan olarak kardeşi Oğulçak Han’ı tayin etti. Bazır Han
Balasagun’u merkez yaparak ülkenin doğu yakasını, kardeşi Oğulçak Han’da Taraz’ı
merkez yaparak batı yakasını kontrolleri altına aldılar. Doğuda ortadan kalkan
Çin tehdidi ile Karahanlılar için ülkenin doğu sınırları
nispeten daha güvendeydi. Oysa Batı sınırında ortaya çıkan Samani tehlikesi
devam ediyordu. Arslan Kara Han döneminde savuşturulan ve Maveraünnehir’e
ilerlemeleri engellenen Samaniler, Bazır Han döneminde de Karahanlı coğrafyası
üzerinde hakimiyet sağlama niyetindeydiler.
Arslan Kara Han’ın
vefat etmesi Samaniler için önemli bir fırsattı. Zira Oğulçak Han henüz yönetime
geçmemiş, merkez olarak Taraz’a yerleşmemişti. Bu fırsattan istifade eden
Samaniler Karahanlı topraklarına girerek Taraz Şehrini zapt ettiler. Oğulçak
Han, merkez olarak Tarazı seçmişti ancak henüz yönetime geçtiği için
Samanilerin üzerine gitmek yerine Kaşkarı merkez yaparak Tarazı geri almak
üzere hazırlıklara başladı. Oğulçak Han, hazırlıkların tamamlayıp Taraza girmek
üzereyken Samani devleti içerisinde saltanat mücadelesi baş gösterdi.
Şehzadeler hükümdar olabilmek için birbirleriyle kanlı mücadeleler içerisine
giriştiler. Bu mücadele neticesinde ülkesinden kaçmak zorunda kalan Samani
şehzadesi Nasr Bin Ahmet, Karahanlılara sığınarak Oğulçak Han’ın himayesine
girmeyi talep etti. Oğulçak Han, Nasr’ın himaye talebini kabul ederek
sadakatini ödüllendirmek ve şehzade olarak saygınlığını korumak amacıyla
kendisine Artuç şehrinin idaresini verdi ve vali tayin etti. Nasr Bin Ahmet,
Samani Devletindeki karışıklıklar sona erdikten sonra da geri dönmek yerine
Artuç şehrinde kalmayı tercih etti. Uzun yıllar Artuç valiliği yapan Nasr,
Artuç’u Müslüman ve Türk tüccarların uğrak yeri ve önemli bir ticaret
merkezi haline getirdi.
Nasr’ın henüz Artuç
valisi olduğu dönemde, ilerleyen yıllarda Müslüman olup Karahanlıların başına
geçerek olan Büyük Kağan Bazır Han’ın oğlu Satuk Han, devletin idaresinde
görev alması için Oğulçak Han’ın yanına gönderilmişti. Oğulçak Han, henüz 12
yaşında olan yeğeni Satuk’u askeri ve idari vasıflar edinmesi için Artuç
şehrine, Nasr Bin Ahmet’in yanına gönderdi. Nasr hem adaletli bir idareci, hem
de sevilen bir din adamıydı. Nasr’ın öğretilerinden ve kişiliğinden etkilenen
Satuk, zamanla Müslümanlığı kabul edecek ve ülke yönetimine el koyarak
Karahanlı devletini Müslüman bir devlet haline getirecektir.
Satuk Buğra Han Dönemi (924 – 955)
Satuk Buğra Han,
babası Bazır Han ve amcası Oğulçak Han’ın vazifelendirerek Artuç’a Samani
şehzadesi Nasr’ın yanına gönderilince İslamiyetle tanışmış, henüz 12 yaşındaken
Nasr’ın tavsiyeleriyle Müslümanlığı seçmişti. Ancak ne babası nede amcası
Müslüman olmadığı için bunu 25 yaşına kadar gizlemek zorunda kalmıştır.
Zira Karahanlılar, hem Gök Tanrı inancına sıkı sıkıya bağlılardı
hem de ataları Uygurlar daha önce Gök Tanrı dini yerine din değiştirerek
Maniheizm’e itibar ettikleri için törelerinden kopmuş ve yıkılmışlardı. Satuk
Buğra Han’ın Nasr’ın yanında geçirdiği 13 yıl boyunca Karahanlı devleti
büyümüş, doğuda ve batıda azalan dış tehditler hasebiyle de güçlenmişti.
Satuk Han, babası
Büyük Kağan Bazır Han’ın varisi durumundaydı. Karahanlıların yönetimi kendisine
geçecekti ve kendisini buna hazırlıyordu. Satuk Han’ın amacı tüm Karahanlıları
İslamiyet ile tanıştırmaktı ve kuşkusuz Karahanlı Devletini Müslüman bir devlet
haline getirmek niyetindeydi. 25 yaşına geldiğinde Müslüman olduğunu ilan etti
ve hükümdarlığa geçmek için babası Bazır Han’ın ölümünü beklemeden harekete
geçti. Hem amcası Oğulçak Han’a hemde babası büyük kağan Bazır Han’a meydan
okuyarak yönetime geçmek için sefer hazırlıklarına başladı. Babası Bazır Han’ın
yaşı ilerlemişti. Satuk Han her halükarda Büyük Kağan olacaktı. Bu sebeple pek
çok büyük Karahanlı boyu kendisine biat ederek destek destekliyordu. Bunun
yanında Müslüman toplumlar üzerinde saygınlığı olan Nasr’ın Satuk han’a destek
vermesiyle de pek çok Karahanlı olmayan Müslüman boylar Satuk Han’ın yanında
yer aldı. Satuk Han, kendisini destekleyen boylardan ve emrine verilen
Karahanlı askerlerinden oluşan ordusuyla Ferganaya doğru ilerleyerek amcası
Oğulçak Han’ın ordularıyla karşı karşıya geldiler. Oğulçak Han otoritesini
korumak, Satuk Han’da iktidarı ele geçirmek için mücadele ediyordu. Fergana
vadisinde yaşanan savaşta Satuk Han savaşı kazandı ve amcası Oğulçak Hanı savaş
meydanında öldürerek ülkenin Batı Kanadını hakimiyeti altına aldı.
Satuk Han için
artık tek engel babası Bazır Han’dı. Bazır Hanın ordusu, oğlu Satuk’un ordusu
karşısında yetersizdi. Zira pek çok Karahanlı sülalesi artık Satuk Hanı büyük
kağan olarak görmek istiyordu. Bunun üzerine Bazır Han, oğlu Satuk’a karşı
Çinden yardım talep etti.
Bazır Han, oğlu
Satuk Han’a karşı Çin’den yardım ve destek alsa da Balasagunda yaşanan büyük
savaşta galip gelerek yine savaş meydanında babası Bazır Han’ı öldürüp tek
başına Karahanlı hükümdarlığına geçti ve Türk Töresi gereği kendisine unvan
belirleyerek “Satuk Buğra” adını verdi.
Satuk Buğra Han,
her ne kadar ülkesinin yönetimini devralmışsa da Karahanlıların yaşadığı bu
handikaptan istifade etmek isteyen boylar Satuk Buğra Han’a karşı isyan
hareketine giriştiler. Bazır Han’ın ordusunda görev alan Çiğil boyu, nüfus
olarak oldukça kalabalık olan Yağma boyu ve tam anlamıyla Karahanlı
hakimiyetini kabullenmemiş olan Oğuzlar Satuk Buğra Han’a biat etmediklerini
açıkladılar. Bunun üzerine Satuk Buğra Han, ülkenin doğusunda yaşayan bu
boyların yaşadığı şehirleri zapt ederek hakimiyetini kabul ettirdi ve
Karahanlıların tartışılmaz lideri haline geldi.
Satuk Buğra Han,
askeri ve siyasi olarak Karahanlı devletinin yönetimini tam anlamıyla eline
aldıktan sonra ülkesini İslam ahlakı ve kurallarına göre yeniden şekillendirdi.
Karahanlıların Müslüman bir ülke olduğunu ilan ederek İslamiyeti ülkenin resmi
dini haline getirdi. Satuk Buğra Han, 31 yıllık hakimiyet döneminde halka
hiçbir zorlama yapmadan, mecbur koşmadan İslamı kabul etmeye davet etti. Satuk
Han’ın bu daveti Karahanlı toplumlarınca kabul görerek kitleler halinde
İslamiyete geçişler başladı.
Satuk Buğra Han’ın
Müslüman olmasıyla Samaniler ve Emevilerle iyi ilişkiler içerisine girildi. Bu
iyi ilişkiler neticesinde sınırdaşı olan Arap ve Fars ülkeleriyle
anlaşmazlıklar meydana gelmedi. Doğuda da Çin tehdidi ortadan kalkmıştı ancak
ülkenin Kuzeydoğu bölgesinde yaşayan Moğol kökenli istilacı Karahıtaylar sahip
oldukları coğrafyayı Karahanlı Devletinin doğu topraklarını içine alacak
şekilde genişletmek için saldırıya geçmişti. Satuk Buğra Han bunun üzerine
ordularını hazırlayıp Karahıtayların üzerine sefer düzenledi ve Karahanlı
topraklarına girmelerini engellediği gibi Karahıtayların kontrolünde olan
Turfan bölgesini de zapt ederek ülkesine dahil etti. Satuk Buğra Han, savaşı kazanmıştı
ancak ilerleyen yaşı hasebiyle ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Karahıtay
seferinin dönüşünde ata dahi binemeyecek durumda olan Satuk Buğra Han,
askerleri tarafından taşınarak ülkesine geri dönebildi. Yakalandığı hastalıkla
1 yıl kadar mücadele etse 995 yılında hayata gözlerini yumdu. Satuk Hanın
vefatından sonra töre gereği ülke yönetimine büyük oğlu Musa Beytaş
geçti.
Karahanlıların Yükselişi ve
İslamiyetin Yayılışı (955 – 998)
Satuk Buğra Hanın
ölümünden sonra geçen 45 yıl, Karahanlılar için islamiyetin toplumun geniş
kitlelerine ulaştığı, ülke yönetiminin ve Karahanlı himayesindeki Türk
Boylarının günlük yaşantılarındaki alışkanlıkların İslamiyet ahlakı ve
adaletiyle şekillendiği, hem Türk Tarihinde hem İslam Tarihi için önemli bir
kilometre taşı kabul edilen altın yıllardı.
Satuk Buğra Han’dan
sonra yerine geçen oğlu Musa Beytaş’ın 958 yılındaki erken ölümü üzerine
yerine kardeşi Süleyman Arslan Han geçti. Süleyman Arslan Han’da babası Satuk
Buğra Han gibi İslamiyeti seçmiş, babasının başlattığı İslamlaşma akımını devam
ettirerek toplum nezdinde geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Doğuda Çin
tehdidinin kalkması, batıda Samanilerin zayıflaması ile dış tehditlerden uzak
yaşanan bu yıllarda toplumun islama ilgisi arttı ve Müslüman nüfus hızla arttı.
955-998 yılları arasında yaşanan İslamlaşma sürecinde Karahanlı toplumunun
neredeyse yarısı Müslümanlığı kabul ederek İslam akit ve adetlerine göre
yaşamaya başladılar. Artık Karahanlılar Devleti ve Milletiyle tam anlamıyla
Müslüman bir ülke haline geldi.
Süleyman Arslan Han
ülkesini uzun yıllar yönetmiş, yönetimi döneminde Karahanlı toplumlarını
İslama davet ederek Türklerin Müslümanlığa geçişini hızlandırmış, ülkesine
barış içerisinde 40 yıl idare etmişti. İlerleyen yaşı hasebiyle 998 yılında
vefat etmesiyle Karahanlıların barış içerisinde yaşadıkları dönemde sona ermiş
olacaktır. Süleyman Arslan Han’ın vefatı ile yerine ağabeyi Musa Beytaş’ın
büyük oğlu Ahmet Togan Han geçmiştir.
Ahmet Togan Han Dönemi (998 –
1015)
Ahmet Togan Han,
amcası Süleyman Arslan Han’ın vefatı üzerine hükümdarlığın esas sahibi olan
babası Musa Beytaş’ın varisi olarak, kardeşi İlek Nasr’da ortak kağan olarak
Karahanlıların yönetimini üstlendiler. Yine Türk Töresi gereği Ahmet Togan Han
büyük kağan olarak ülkenin Doğusuna, İlek Nasr’da ortak kağan olarak Batısına
yerleşerek bu bölgelerin idaresini üstlendiler.
Bu tarihlerde iç
mücadeleler ve dış baskılar sonucunda zayıflayan Samani devleti yıkılma
sürecine girmişti. İlek Nasr, bu fırsattan yararlanıp hem Karahanlılar için en
büyük düşman olan hem de Müslüman olmalarına vesile olan Samani devletini
yıkarak Maveraünnehir’i Karahanlı topraklarına dahil etti (999). Samani devleti
yıkılmıştı ve önemli bir düşman bertaraf olmuştu ancak şimdi yeni bir
düşmanları vardı. Asya bozkırlarında kendi egemenliklerini kazanan ve
Karahanlılar gibi Türk ve Müslüman olan Gazne Devleti bu tarihlerde en parlak
yıllarını yaşıyordu. Samanilerin yıkılmasıyla aynı soydan geldikleri Gazne
Devleti ile sınırdaş olmuşlardı. Gazne Devletinin başında Gazneli Mahmut
bulunuyordu ve oldukça güçlü bir devlet haline gelmişlerdi. İlek Nasr,
Samanileri yıkıp Maveraünnehire hakim olunca Gazne Devletiyle sınırdaş
olup anlaşma yaparak Amu Derya olarak anılan Seyhun Nehrini sınır
Gazne-Karahanlı sınırı olarak belirlediler (1001).
Yeni sınırdaş Gazne
Devletiyle anlaşma yapılmıştı ancak savaşçı ve mücadeleci bir kişiliğe sahip
olan İlek Nasr bununla yetinmeyerek Horasan bölgesini (Bugünün Tahran/İRAN’ın
doğusu) sınırlarına dahil etmek istiyordu. Karahanlı – Gazne barışı sadece 7
yıl sürdü. İlek Nasr, stratejik bir hamleyle Gazneli Mahmut’un Pencap
bölgesinde sefere çıkmasıyla Horasana girdi ve şehri zapt etti (1008). İlek
Nasr’ın amacı Gazneli Mahmut’u sefer dönüşünde yorgun ordusuyla Horasanda
karşılayıp savunma savaşı yapmaktı. İlek Nasr ve Gazneli Mahmut, Pencap seferi
dönüşünde Belh Şehrinde karşı karşıya geldiler. Tarihe Belh Savaşı olarak geçen
meydan muharebesinde Karahanlı ve Gazneli orduları büyük bir mücadeleye
giriştiler. Bu iki büyük ordunun mücadelesi neticesinde Gazneli Mahmut, yorgun
ordusuyla savunma savaşı yapan Karahanlı ordusuna karşı galip gelerek Horasanı
geri almış, İlek Nasr ise Karahanlılar için infiale sebep olacak bu savaştan
yenik ayrılarak Maveraünnehir’e geri dönmek zorunda kalmıştı.
Belh Savaşı
kaybedilmişti ancak bu mücadele sadece kaybedilmiş bir savaş olmakla kalmadı.
Belh yenilgisi Karahanlı aileleri arasında mücadele ve anlaşmazlıklara sebep
oldu. Büyük Han Ahmet Togan, kardeşi İlek Nasr’ı bu ağır yenilgi sebebiyle
itham edince İlek Nasr, ağabeyi büyük han Ahmet Togan’a meydan okudu. Kimi
Tiginler Ahmet Hanı, kimi Tiginler İlek Nasr’ı destekleyince iki kardeş
arasında mücadele kaçınılmaz olmuştu. İlek Nasr başarılı bir komutandı ve güçlü
bir ordusu vardı. Ahmet Togan Hanın ordusu ise uzun süredir savaşmamıştı. Bu
sebeple Gazneli Mahmut’dan yardım istedi ve Mahmut Han’ın yardımıyla Nasr’ın
üzerine baskı kurarak büyük bir savaş meydana gelmeden ayaklanmayı bastırdı.
İlek Nasr bu mücadeleden birkaç yıl sonra (1013) yılında vefat etti. Ahmet
Togan Han, Nasr’ın ölümü üzerine diğer kardeşi Yusuf Kadir Han’ı ortak kağan
yaptı ancak kardeşi Yusuf Kadir Han’la birlikte ülkeyi 2 yıl yönetebildi.
İlerleyen yaşı hasebiyle hastalanıp savaşamaz, sefere çıkamaz duruma gelince
diğer kardeşi Mensur Arslan Han ülke yönetimine el koyduğunu açıkladı ve
kendisini Büyük Kağan ilan etti. Ahmet Togan Han Mensur Arslan Han’ın
kağanlığını tanımadı ancak karşı koyamayınca ülkeyi fiilen Mensur Arslan Han
yönetmeye başladı. Bu anlaşmazlık Karahanlılar için bir karmaşaya dönüşmeye
başladı.
Mensur Arslan Han Dönemi (1015 –
1024)
Mensur Arslan
Han’ın ağabeyi Ahmet Togan Han’a meydan okuyarak zorla yönetimi eline alması
aile içi mücadelelere ve iç karışıklıklara yol açtı. Büyük Kağan Ahmet Togan
Han hastaydı, kardeşi Yusuf Kadir Han ortak kağandı, diğer kardeş Mensur Arslan
Han yönetime zorla el koymuştu. Üstelik küçük kardeş Ali Tigin’de başkaldırmış,
ülke yönetimine el koymaya teşebbüs etmişti.
Bu keşmekeş
içerisinde tüm kardeşler birbirlerine karşı cephe almışlardı ancak Mensur
Arslan Han, büyük kağan olması hasebiyle tek başlarına mücadele edebilecekleri
bir güç değildi. Bu sebeple kardeşler Ahmet Togan, Yusuf Kadir Han ve Ali Tigin
Mensur Arslan Han’a karşı birleştiler. Tüm kağanlar kendisine karşı birleşmiş
olsalar da gücü ve otoriteyi elinde bulunduran Mensur Arslan Han, ülke
yönetimini elinde bulundurmaya devam etti ve küçük kardeşi Ali Tigini tutsak
ederek hapse attı.
Ali Tigin’in
hapsedilmesinden kısa bir süre sonra ülkenin batı sınırında yaşayan 100 bin çadırlık
garimüslim göçebe istilacılar Karahanlıların üzerine saldırı hareketi içerisine
girişmekteydiler (1017). Bu istilacılar Karahanlıların kuzey doğu sınırı olan
Turfan bölgesini talan ederek Karahanlı sınırlarının içlerine doğru ilerlemek
niyetindeydiler. Mensur Arslan Han kendisini büyük kağan ilan etse de Ahmet
Togan Han halen ülkenin Doğusunda söz sahibiydi. Ahmet Togan Han, ilerleyen
yaşına ve hasta yatağında olmasına rağmen gayrimüslim göçebelere karşı sefere
çıkarak bu kalabalık istilacı göçebeleri geri püskürtüp Turfan’a kadar
ilerledi. Bu savaşın sonunda Turfan bölgesini tekrar Karahanlı sınırlarına
dahil edildi ancak Ahmet Togan Han bu savaştan kısa bir süre sonra vefat
etti.
Mensur Arslan Hanın
hükümdarlığa geçmesiyle başlayan kardeş kavgası henüz bitmemişti. Ali Tigin
halen hapisteydi. Yusuf Kadir Han ortak kağandı ve Mensur Arslan Han ile
anlaşamıyordu. Her ne kadar Mensur Arslan Han kendisini büyük kağan ilan
etmişse de Ahmet Togan Han bunu kabullenmemiş, ülke idaresinin yükünü de Yusuf
Kadir Han üstlenmişti. Mensur Arslan Han bu baskılar üzerine kendi rızasıyla
Büyük Kağanlıktan vazgeçerek ülkenin idaresini ortak kağan olan kardeşi Yusuf
Kadir Han’a bıraktı (1024). Bu barışın ardından hapiste tutulan Ali Tigin’de
özgürlüğüne kavuşmuş oldu.
Yusuf Kadir Han Dönemi (1024 –
1032)
Yusuf Kadir Han
tartışmasız olarak Büyük Kağan olmuştu ve ülke yönetimini eline amıştı ancak bu
barış uzun sürmedi. Bu kez 7 yıl hapiste kalan ve serbest kalan Ali Tigin büyük
kağan olmak istiyordu. Üstelik amcası Harunun oğlu Ahmet’de önemli bir
kumandandı ve Saltanat mücadelesinin içerisinde yer alarak hükümdar olmak
arzusunu açıkça dile getirdi. Ahmet ve Ali Tigin, Yusuf Kadir Han’a karşı güç
birliği yaptılar.
Bu tarihlerde
Gazneliler gibi diğer bir Türk Boyu Bağdat’da Büyük Selçuklu Devletinin
temellerini atmıştı. Kendi otoritelerine kavuşan Selçuklular büyümüş ve
güçlenmişti. Ali Tigin Selçuklu Türklerinin büyük kağanı Arslan beyle iyi
ilişkiler kurarak Yusuf Kadir Han’a karşı destek istedi. Ali Tigin, Arslan Bey’den
aldığı destekle Buharaya girerek şehri zapt etti. Ahmet Tigin’de kendi
kuvvetleriyle Balasagun, Hocent, Ahsikas, Fergana ve Özkent’e ele geçirmişti
(1025). Güçlü bir kumandan olan Ahmet ve Selçuklulardan destek alan Ali
Tiginin bu ayaklanması Yusuf Kadir Han’ı zor durumda bıraktı. Önemli şehirler
ele geçirilmiş, Yusuf Kadir Han’ın otoritesini sarsmışlardı. Ülkenin yönetimini
tümüyle ele geçirmek için Ahmet Han kendisini büyük kağan, Ali Tigin’de ortak
kağan ilan ettiler. Yusuf Kadir Han ise Büyük Kağanlıktan vazgeçmeyerek
mücadele etmeye devam etti. Bu mücadele 2 yıl boyunca kanlı mücadelelerle devam
etti.
Yusuf Kadir Han,
Ahmet – Ali Tiginlerin işbirliği ve Selçukluların desteği karşısında yalnızdı.
Bu sebeple iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu Gazne Hükümdarı Mahmut’dan yardım
istedi. Güçlü bir hükümdar olan Gazneli Mahmut’un desteğiyle Ahmet – Ali
Tiginler üzerinde baskı kurmaya başladı. Gazneli Mahmut, Ali Tigin’in
destekçisi Selçuklu hükümdarı Arslan Bey’i siyasi bir hile ile Kalincar
kalesine hapsettirdi. Ali Tigin önemli bir destekten yoksun kalmıştı. Üstelik
Gazneli Mahmut’unda hedefi haline gelmişti. Bu tehlikeden kurtulmak için
kaçarak çöllerde gizlendi. Aylarca çölde gizlenmek zorunda kalan Ali Tigin,
Gazneli Mahmut’un Gazneye geri dönmesiyle geri döndü ve kendisine bağlı olan
kuvvetleri tekrar toplayıp Semerkand ve Buharaya saldırarak bu şehirleri zapt
etti. Ancak Yusuf Kadir Han’ın Gazneli Mahmut’dan aldığı destekle önce
Semerkandı ve Buharayı sonra Ahmet Tigin’in zaptettiği Balasagun, Hocent,
Ahsikas, Fergana ve Özkenti geri aldı. Ahmet Tigin, zaptettiği toprakları
kaybedince otoritesinide kaybederek hükümdarlık mücadelesinden çekilmek zorunda
kaldı. Ali Tiginse Semerkand ve Buharayı kaybettikten sonra kontrolündeki tek
bölge olan Maveraünnehire yerleşerek burada “Tavgaç Buğra Han” ünvanıyla Tavgaç
Devletini ilan etti.
Yusuf Kadir Han,
Gazneli Mahmut’un desteğiyle zapt edilen şehirleri geri almıştı ve otoritesini
sağlamlaştırmıştı ancak Maveraünnehiri halen Ali Tigin’in elindeydi. Bu şehir
Karahanlılar için hem önemli hem stratejik bir bölgeydi. Yusuf Kadir Han
yönetimi elinde tutabilmekteydi ancak henüz Ali Tigin’i tam olarak mağlup
edemediği için Maveraünnehir üzerinde otorite oluşturamıyordu. Zira yaşı da
oldukça ilerlemişti.
Yusuf Kadir Han’ın
destekçisi Gazneli Mahmut 1030 yılında vefat etti. Yusuf Kadir Han, önemli bir
müttefikinin desteğinden yoksun hale gelmişti. Yusuf Kadir Han’da 1032 de vefat
edince yerine oğulları Süleyman Han büyük kağan olarak, Muhammed Han’da
yardımcı kağan olarak ülke yönetimine geçecekti. Önceden beri Karahanlıların
yönetimi içi mücadele eden ve bir türlü başarılı olamayan Ali Tigin için bu
büyük bir fırsattı. Zira Büyük Kağan ölmüştü ve veliahdı henüz otoriteyi tam
olarak eline almamıştı. Bu fırsatı değerlendiren Ali Tigin, kendisini
Karahanlıların Büyük Kağanı ilan etti ve Süleyman Han’a başkaldırdı. Ali
Tiginin tekrar başkaldırması üzerine varis Süleyman Han, babasının dostu ve
müttefiki Gazne Devletinin yeni hanı Mesut Han’dan yardım istedi. Mesut
Han da babasının eski müttefiki olan Karahanlıları geri çevirmedi ve Süleyman
Han’a destek vermesi amacıyla Ali Tigin’i ortadan kaldırması için Harezm
şehrinin valisi Altuntaş’ı Maveraünnehir üzerine sefere çıkma görevi verdi.
Altuntaş ve Ali Tiginin orduları Maveraünnehir sınırında karşı karşıya
geldiler. Yaşanan savaşın galibi Ali Tigin oldu ve Harezm valisi Altuntaş savaş
meydanında öldürüldü. Gazne Sultanı Mahmut Han, Altuntaşın ölümü üzerine Harezm
valisi olarak varisi Harun’u getirdi. Şüphesiz Altuntaşın başaramadığını
başarmak için görevlendirilmişti ancak Harun Han, Ali Tiginle işbirliği yaparak
Maveraünnehir’i aralarında paylaşmak üzere anlaştılar. Bu çift taraflı ihanet
oyunu ortaya çıkınca Gazneli Mesut Han hem Harun Han’ı hem Ali Tigin’i ortadan
kaldırmak üzere bizzat ordularının başına geçerek sefer hazırlığına başladı.
Ali Tigin, Gaze gibi büyük bir devlete tek başına karşı koyamazdı. Bu sebeple
Selçuklulardan yardım istemek için yola çıktı. Ali Tigin, büyük savaşlar
yapmış, büyük düşmanlar edinmiş biri olarak çıktığı yolda yağmacı küçük bir
hırsızlık çetesi tarafından öldürüldü (1034).
Karahanlıların Bölünmesi
Yusuf Kadir han ve
Ali Tigin ölmüştü ancak iç karışıklık sona ermedi. Bu kez Ali Tigin’in büyük
oğlu Yusuf Tigin kendisini büyük kağan ilan etti. Karahanlı Devleti artık ne
Süleyman Hanın ne de Yusuf Tigin’in kontrolünde değildi. Saltanat mücadelesi
içerisine giren hanedan aileleri ve hanedan adayları tüm güçlerini birbirleri
ile mücadele etmek için sarf etmeye başladılar. Karahanlılar bu iç karışıklıklarla
uğraşırken Tuğrul ve Çağrı bey idaresindeki Selçuklu Devleti Karahanlıların
önceden beri almak için mücadele ettikleri Horasan’ı topraklarına dahil
ettiler. Bu büyük kayıp Karahanlı ailelerini tümüyle birbirlerine düşürdü.
Karahanlı aileleri ve Karahanlı ordusunu teşkile den birlikler destekledikleri
hükümdar adayları için birbirleriyle mücadele ederken Selçuklu Devleti Horasana
sahip çıkmıştı.
Hanedan ailelerinin
birbirleriyle mücadeleleri kanlı ve kalabalık savaşlar halinde artarak devam
etti. Bu mücadeleler 8 yıl boyunca şiddetlenerek devam etti. Bu süre zarfında
Karahanlı devleti başsız, Karahanlı beyleri, tiginleri ve emirleri altındaki
orduları birbirleriyle savaşır durumdaydı. Bu mücadelelerin sonunda
gerçek varis Süleyman Han’ı destekleyenler ile büyük kağanlığını
kabullenmeyenler otoritelerini ayırarak aralarında fiziki bir sınır çizdiler.
Bu sınırla Süleyman Han Balasagun’u başkent yaparak Doğu Karahanlıların,
Süleyman Han muhalifleri de Muhammed Hanı başa getirerek Özkenti başkent yapıp
Batı Karahanlıların başına geçtiler. Böylece Karahanlılar 1042 yılında fiilen
bölünerek iki ayrı devlet haline geldiler.
Yorumlar
Yorum Gönder